AŞIK VEYSEL AZERBAYCANDA

Aşıklar Türk kültürünün vazgeçilmez unsurları,Türk dünyasının pasaportsuz,vizesiz dolaşan saz ve söz elçileridir.Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası,rengi,dokusu,nakışı olan

âşıklık geleneği ve aşıklar Türkiyede olduğu kadar,artık gün geçtikçe genişleyen ve aralarında ,uzun ayrılıklara nisbet edercesine sağlam dostluk köprüleri kurulan Türk dünyasında da önemli yer tutmaktadır.Burada elbette âşıklık geleneği ve âşıkların tarihi üzerinde durmayacağım.O konuyu uzmanlarına bırakmak en doğrusu.Burada hepimiz Büyük Türk milletinin bilinen hemen her yüzyılına yayılmış âşıklık geleneğinin 20.yüzyılına damgasını vurmuş bir büyük ustasının Âşık Veysel’in gönül dostları olarak onun bize bıraktığı büyük kültür mirasını gelecek kuşaklara Türklük adına taşımak üzere toplanmış bulunmaktayız.

Veyselin doğduğu şehirde Veysel nefesiyle büyümüş insanların yanında Aşık Veyseli nasıl anlatabilirim ki?Ben sadece Âşık veyselin Türkyük coğrafyasının bir parçası olam Azerbaycandaki yankılarından bahsetmek istiyorum.Aşığın tesirleri elbette Azerbaycanla sınırlı değildir.Orta Asyadan kırım’a kadar geniş bir coğrafyada Veysel sesinden,Veysel nefesinden bahsetmek mümkündür,ancak ben bir tebliğin sınırlarını aşmamak için sadece Azerbaycandaki tesirlerinden bahsedeceğim.

            Aşık Veysel Azerbaycanda da  tanınmış,sevilmiş,etrafında sevgi ve saygı halesi oluşmuş,hakkında ciddi araştırmalar yapılmıştır.Aşağıda bu araştırmalardan bazı parçaları dikkatinize sunacağım.

 

Yunus Emreden 700 il sonra Türk xalqının bağrından Aşıq Veysel nalesi fışqırdı.XX. yüzillikde Aşıq Veysel dili ile Yunus Emre danışmağa başladı.Bu,Yeni dünyanın yeni yunusu idi:

                        Dalğın dalğın seyr eyledim dünyanı

                        Boyalar ne,çiçekler ne qoxu ne ?

                        Huşdan başdan oldum me’na axtarıp

                        Görünen ne,gösteren ne görgü ne ?

            Her çiçekde,her boyada ,her sesde,her nefesde,her duyulanda,her duyduranda,her yolda,her yorğunda,her söyleyende ve her söyledende me’na axtaran ve bütün bu düşüncelerinde yaratılanın ve yaratanın,evvelin ve sonun sirrini izleyen bu xalg ozanı özünün ulu selefi Yunus Emre tefekkürü ile danışmırdımı?     Bütün bunlar yunusta gördüğümüz hakikat arayışı değil miydi?

            Sanki Aşık Veyselin çocuk yaşlarda gözlerini kaybetmesi de ulu üstadının gerçek öğrencisi olmasında ona yardımcı olmuştu.Yunus gözsüz beni kim görür ?,cahil beni göremez dediğinde ona akıl,marifet ve mana gözüyle bakmayı tavsiye ediyordu.Gözlerini kaybeden Aşık Veysel kaderin ona verdiyi bu cezanın mükâfatını dünyaya alelade değil,mana ve hikmet gözüyle bakmakta buldu.Yunus dünyaya hikmet gözüyle bak demişti,cismani gözden mahrum olan Veysel dünyaya manevi gözle,hikmet gözüyle bakmaya mecburdu.o baktı ve gördü…Veyselin dünyaya sorduğu;

                        Şekilsiz,kölgesiz,canlar,nefesler

                        Duyulan ne,duyuran ne,duyğu ne ?

Gelen ne,giden ne,yol ne,yorğu ne ?

 

Sorularına Yunus da ve onun gibi ulu şairlerin çoğu da cevap bulamamıştı.Veysel de bulamadı.Ama bu cevapsızlığın içinde de başka bir cevap vardı.Bu sebeple Veysel heqiqete giden yol belli değil, Öz sebrimle teskin ettim özümü  mısralarıyla bu cevabı bilinmezlikte

buluyor.

                        Bitmedi dünyanın quru davası

                        Çekil Veysel,bir guşe-yi Vahdete

            Guşe-yi  Vahdet  ise yaşlı Şarkın Mevlana ,Yunus Emre,Nesimi,Şems-i Tebrizi gibi bir çok mütefekkirinin son sığınacak yeri idi.

            Gerek vahdet fikrinde,gerek insanın içinde var olan ve birbiriyle carpışma halinde olan ben fikrinde  Veysel nasıl da yunusla birleşir.

            Türk halk şiirinin bu iki yüce dağı başka asırlarda yaşasalar da fikren ne kadar yakındırlar.Bu yüzden Yunus zirvesinden Veysel,Veysel zirvesinden Yunus görünür.

            Bütün bunlarla beraber Veysel kendi çağının da evladıdır.O,bir çok noktada Yunusla birleşse de bir çok noktada  da çağına kendi bakış açısıyla bakmaktadır.Bu yönden Veyselin şiirinde hayatın nefesi daha boldur.(Veten Ocağının İstisi; Bextiyar Vahapzade, ,  Bakû,1982,s10-16)

            Azerbaycanın büyük şairi Prof.Dr.Bahtiyar Vahapzade,alıntı yaptığımız parçada Veyselin felsefesini değerlendirmeye çalışır.Aslında bu Türk düşünce tarihinin de kısa bir değerlendirmesi sayılabilir.Yazar,Yunus’tan Veysel’e tek bir düşünce hattı çekerek bu iki mütefekkir şairi birleştirir.Bu çizgi düşünce tarihimizdeki temel felsefeyi önemlidir.

            Yine Veyselle ilgili bir başka değerlendirmeye bakalım;

            Vaprosı Turetskoy filologii-Türk filologiyası meseleleri;(Bakû 1980,s.150-160),

            adlı kitapta yer alan Xalide Qafqazlı –Quliyeva’nın Aşık Veysel hakkında  başlıklı makalesinde Veysel’in hayatı ve yaratıcılığını incelerken şu noktaları ön plana çıkarır;

            Pir Sultan,Qaracaoğlan,Dadaloğlu kimi görkemli nümayendeleri(temsilcileri) olan Türk aşig edebiyatını 20 esrde yaşayıp inkişaf ettirenlerden (geliştirenlerden) biri de Aşık Veysel Şatıroğludur.

             Aşık Veysel muhtelif mövzulardan(konulardan) behs eden şe’rler söylemiştir.Onun eserlerinde yurdunun tebieti,çayları,dağları,kendleri ve şeherleri böyük mehebbetle terennüm olunmuştur.

            Aşık Türkiye Respublikasının(Cumhuriyetinin) ilk prezidenti(Cumhurbaşkanı) Mustafa Kemal Paşa’a bir neçe şe’r hesr etmiştir.Aşığın bu şe’rlerinde Atatürk’ün veten ve xelq qarşısındaki xidmetlerinden;xalqın ona mehebbetinden behsolunmuştur.

                        Atatürkdür Türkiyenin ehyası

                        Qurtardı veteni düşmenimizden

                        Canını bu yolda eyledi feda

                        Gelin biz de keçek öz canımızdan.

 

                        Sinesini hedef etti düşmana

                        Ölmüşken veteni getirdi cana

                        Çekdi qılıncını,çıxdı meydana

                        Gören ibret aldı meydanımızdan.

            Şe’rlerinden göründüyü kimi aşıq inanır ki iller keçecek,lakin Türk xalqı Atatürkün veten için gösterdiyi fedakarlığı heç bir vaxt unutmayacaq , onun emelleri ve eserleri hemişe(daima) yaşayacaq.

            Yazar bu uzun makalesinde Veyseli Azerbaycan Türklerine tanıtmayı hedeflemiştir;bunu yaparken onlara başka mesajlar vermeyi de ihmal etmemiştir.Bunların biri Atatürk’ü Azerbaycan Türklerine Türkiyede taşıdığı değerin altını çizerek anlatmak,diğeri de bu iki kardeş topluluğun kök birliğine ,kültür birliğine işaret etmektir.1980 li yıllarda bunlardan Azerbaycanda bahsetmek büyük bir cesaret gerektirdiğini takdir edersiniz elbette.

            Yazar Aşık veyselin bir şiirini azeri Türkçesine aktararak bir kültürel birlikteliğe işaret etmeye çalışmıştır:

                       

            Bir qismine yayla vermiş kend vermiş

                        Bir qismine böyük böyük pay vermiş

                        Sevdiyine gözelikle boy vermiş

                        Al yanaqlar şöle verir nur kimi

 

                        Birinin ağlı yox deli divane

                        Bir qismi möhtacdır acı soğana

                        Bir qismini zengin etmiş yan yana

                        İndi özü gizlenipdi sir kimi

 

            Veyselin bu şe’ri ile 17. esr Azerbaycan aşığı Tufarganlı Abbasın  Beyenmez redifli qoşması arasında mezmun cehetten benzerlik vardır.

                       

            Adam var dolanar sehranı düzü

                        Adam var döşürer gülü,nergizi

                        Adam var geymeye tapamaz bezi

                        Adam var al geyer şalı beyenmez

 

                        Adam var çox işler eyler irada

                        Adam var ki,yetebilmez murada

                        Adam var ki ,çörek tapmaz dünyada

                        Adam var yağ yeyer balı beyenmez.

Böylece aşığımız bir çok üstün özelliğinin yanı sıra kardeş devletler arasında sistem yüzünden koparılan bağları kurmayı amaçlayan bir kültür köprüsünün kurulmasına da vesile olmuştur.Çağlarını aşan,çağlarından taşan sanatçıların özelliklerinden biri de bu değil midir.

 

            Merhum Avukat İbrahim Bozyel’in davetlisi olarak 1983 yılında Türkiye’ye gelen şair Memmed Aslan seyahat intibalarını Erzurumun Gediyine Varanda adıyla kitaplaştırır.Bu kitapta Aşık Veysel’in müstesna bir yeri vardır.

            1982 yılında Yunus İmre-Aşıq Veysel-İKİ ZİRVE adlı bir antoloji yayınlayan M.Aslan Türk halk şiirinin,Türk tefekkürünün iki büyük zirvesinden biri olarak Azerbaycanda tanıttığı Aşık Veysel’in köyüne,yaşadığı yerlere de gitmek ister.Sivrialan seyahatinin sonunda sairin Veysel sevgisi kitabında bir bölüm haline gelir.

Dağlar çiçek açar,Veysel dert açar adlı bölüm 20. yüzyılın bu mütefekkir zirvesine aittir,bakın M.Aslan Veysel için neler söylüyor:

 Aşık Veysel’in gözleri görmüyordu ama onun kalbinden dünyaya binbir göz açılmıştı.Aşık Veysel kendi dünyasından yollarımıza ışıklar saçıyor(…)Aşık Veysel bir toprak sevdalısıdır.Toprağın sesi Veyselin sesidir.Bir halk şairi olduğu için halkın dilini ,yaşayan Türkçeyi renkli duygularla bezemişti.

            Veysel’in dili ana sütüyle yoğrulmuş,vatanın otuyla,suyuyla toprağı ile mayalanmış bir dildir.

            Yine Sivrialan’da dünyaya  Veyselin gözleriyle bakan şair Memmet Aslan Veysel’ ait her hatırayı her anekdotu değerlendirir ve Azerbaycan okuyucusuna ulaştırır.Aşağıdaki şiir  bu duygularla kaleme alınmıştır.

 

SAZI MEZARA ENDİRDİLER

 

                        Mezara sazıyla bir endirdiler,

                        Çırpındı dalınca bu kövrek dünya.

                        Saza kefen köynek geyindirdiler,

                        Mecnunsuz Leylaya ne gerek dünya?!

 

                        Nizam özünündü biler hesabı,

                        Sanma bir kimsede öler hesabı

                        Alar verdiyini ,siler hesabı,

                        Dalınca göz yaşı tökerek dünya.

 

                        Neğme ki gömüldü qopmaz mı meşher?!

                        Sazı defn etmeye qıymadı beşer.

                        Qorxdular ki,onsuz qiymetten düşer

                        Yeddi möcizeli,yeddi renk dünya.

 

                        Lerzeye geldi el,çaxnaşdı birden,

                        Dartıp çıxardılar sazı qebirden,

                        Bu qeder hörmetten,bu ses semirden

                        Mat qaldı çiynini çekerek dünya.

 

                        Göyden Sivrialan bir güneş asdı,

                        Baxıp gördülerki,bu yas ne yasdı!

                        Ulu Veyselini bağrına bastı,

                        Çemen yorğanına bükerek dünya.

                                                           Sivas,Sivrialan kendi-11 eylül 1983

 

            Şairin Bilmecedi Bildiyimiz Bu Dünya(Bakû-1990) kitabında Aşık Veysel için yazdığı 2 şiiri vardır.Gözellik Suyu (Bakû-1991) adlı antolojisinde Aşık Veysel’e ait 16 şiir yer almaktadır

            Aşık Veysel’in Azerbaycan’daki tesirleri sadece bu kitaplarla sınırlı değildir.Konuşmanın sınırını taşmamak için karakteristik birkaç yayından söz ettik.Yukarıda da vurguladığımız gibi bu tesir sadece Azerbaycan’da değildir. Kırımdan Orta Asya’ya  her yerde Veysel’den; onun derin tefekküründen,insan sevgisinden,tabiati tabiat ötesine bağlayan felsefesinden,birlik düşüncesinden ,dil şuurundan izler bulabiliriz.Yani Türkün Türkü çığırdığı ,Türk’ün Türk’ü çağırdığı her yerde Veysel vardır.

Değerli dostum Yazar Merhum İbrahim Bozyel’in çok sevdiğim ve sözlerimin başlangıcında da tekrarladığım bir sözü vardı : Aşıklar dünyamızın Pasaportsuz,vizesiz sevgi elçileridir…Aşık Veysel’in Veysel babamızın Türk Dünyasındaki izlerini görünce bir daha anladım bu sözün haklılığını.

            Aşık Veysel demir perdelerin olduğu bir dönemde Türk Dünyasıyla birlikte Azerbaycanda da derin tesirleri olmuştur.Bu tesirler zaman zaman Türkiye sevgisinin,Türkiye özleminin Veysel’in şiirlerinde sembolleşmesi şeklinde olmuştur,zaman zaman da muhteva bakımından. Azerbaycan’ın çağdaş şairlerinden Muzaffer Şükür Meçhul’ün şiirlerinde Veysel’in felsefi tesirinden rahatlıkla söz edebiliriz.

            Bu gün Engin Türklük coğrafyasında Veysel’in sesini daha rahat duyuyoruz,Üstelik bu sese karşılıklar ,cevaplarda çoğalıyor..Aşık Veysel şiirinde Dostlar beni hatırlasın demişti.Bizde onun manevi huzurunda diyoruz ki Türk Dünyasında sesin ebediyen yankılanacak aşık…Dostlar seni unutur mu ?

Xudaferin.eu

19:35